Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellalken, pireler berberken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, ne oldu, nasıl oldu bilmem. Babam düştü beşikten, anam düştü eşikten. Bir yaygaradır koptu. ..
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellalken, pireler berberken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken, ne oldu, nasıl oldu bilmem. Babam düştü beşikten, anam düştü eşikten. Bir yaygaradır koptu.
Biri bağırır, “Ay başım,” öteki çığırır, “Döküldü aşım…” Ah nerde benim kaygısız başım. Neyse efendim, babam kaptı meşeyi, anam kaptı maşayı döndürdüler ben zavallıya dört köşeyi.
O köşe, bu köşe, şişelerin en güzeli cam şişe. Ben şişelere bakarken bir ninecik gördüm. Yoksul ama gönlü zengin dediklerinden. Bir başına bir köy evinde yaşıyor. Kimi kimsesi yok ama onu herkes seviyor. Köyün çocukları ona ne zaman uğrasalar ya bir tabak çorba koyuyor önlerine ya bir parça börek. Kimin düğünü olsa ninecik yardıma koşuyor. Kimin çocuğu doğsa ninecik armağan veriyor. Hastaların başında bekliyor. Sözün kısası ninecik bir melekcik.
Yine bir gün ninecik erkenden kalkmış. Un çuvalından un ölçüp, bir kaba koymuş. Süt, yoğurt, şeker, maya katıp mayalamış. Sonra da gidip ortalığı süpürmüş. Çay demleyip, kahvaltı etmiş. Kahvaltıdan sonra bahçesindeki fırını kızdırmış. Hamuru yoğurup çörekler yapmış. Çöreklerinden birini özenle bir çocuğa benzetmiş. El kol takıp, yüzüne üzümden göz, fıstıktan burun, kirazdan ağız yapmış. Sonra da tüm çörekleri fırına atıp pişirmiş.
Çörekler mis gibi kokmaya başlayınca Ninecik fırının kapağını açmış ki ne görsün? Çocuğa benzeterek hazırladığı çörek iki ayağının üstüne kalkmış, “Öf burası ne sıcak,” diye bağırmıyor mu? Şaşıp kalmış. O arada çörek çocuk fırının içinden fırlayıp çıkmış. Koşmaya başlamış.
Ninecik:
–Dur kaçma. Söz, seni yemeyeceğim, can yoldaşı ol bana, diye seslenmişse de boşuna.
Çörek çocuk, hoplaya zıplaya köy dışına çıkmış. Peşine kimse düşmemiş sanmayın. Muhtarın köpeği, öğretmenin kızının kedisi, Nineciğin kazı, bakkal amcanın kızı… Bu kalabalık hem,
–Hav hav, miyav miyav, tııs tııs… Dur çörek dur! diye bağrışıyor, hem koşuyormuş. Onları görenler de ne olduğunu tam anlamadan takılmışlar çöreğin peşine. Ninecik gidenlerin arkasından bakmış, fırınına dönerken,
–Dönüşte bana uğrayın da çay içip taze çörek yiyelim, diye seslenmiş.
Çöreği kovalayanlar arasındaki köpeğin adı Karabaş‘mış. Karabaş bir iki sıçrayışta çöreğin önüne geçmiş.
–Çörek çocuk dur… Hemen geri dön. Yoksa seni ısırırım, demiş.
Çörek çocuk:
-Yağma yok… Geri döneyim de ninecik beni çocuklara versin. Ben gülerim, oynarım, bayatlayana kadar koşarım, demiş.
Sonra da hop diye atlamış köpeğin üstünden, koşmaya devam etmiş.
Öğretmenin kızının kedisi Sarman çok atik, avcı bir kediymiş. Bu kez o sıçramış üstüne çörek çocuğun:
–Çörek çocuk dur, yoksa tırmalarım, demiş.
Ama Çörek çocuk:
–Pist pist pisicik, diye alay edip kedinin de üstünden atlamış.
Çörek çocuğun peşindeki kaz inatla koşuyormuş ama Ninecik onu geri çağırmış. Bu sırada Çörek çocuk ormana girmiş. Köylüler sıkılıp geri dönmüşler. Çörek çocuk tam, Oh kurtuldum, diyecekmiş ki, onun güzel kokusunu duyan orman hayvanları peşine düşmüş.
Çörek çocuk, bir oraya bir buraya koşarken, uzun tüylü, uzun kuyruklu bir hayvancık görmüş.
Sen de kimsin? demiş.
–Ben tilkiyim.
–Çörek yer misin?
Tilki gülüp,
–Hiç yer miyim, kırıntı bile bırakmam. Çörek sevmem ben, demiş.
Çörek çocuk sevinçle haykırmış:
–O zaman sakla beni…
Tilki ağzını kocaman açmış:
–Çörek çocuk, ağzıma gir.
Çörek çocuk hop diye hoplamış tilkinin ağzına…
Sonra ne mi olmuş?.. Hiiiç! Tilki, çörek çocukla doymamış ama çöreğin tadı damağında kalmış.
Ninecik, çörekleri köy çocuklarına dağıtmış ama bir daha çocuğa benzer çörek yapmamış.
Yine de bu masalı kim duyduysa inanmamış.
“Hiç çörek koşar mı?.. Ninecik çöreği düşürmüş, çöreğine masal uydurmuş,” demiş. Ama çocuklar bu masalı çok sevmiş.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.