Bremen, Almanya‘nın kuzeyinde bir şehirdir. Weser ırmağı üzerinde kurulan şehir, ırmağın Kuzey Denizi‘ne döküldüğü noktadan 65 kilometre içerdedir. Bremen bugün Almanya’nın en küçük eyaleti olan Bremen eyaletinin de başkentidir. Şehir..
Bremen, Almanya‘nın kuzeyinde bir şehirdir. Weser ırmağı üzerinde kurulan şehir, ırmağın Kuzey Denizi‘ne döküldüğü noktadan 65 kilometre içerdedir. Bremen bugün Almanya’nın en küçük eyaleti olan Bremen eyaletinin de başkentidir. Şehir aynı zamanda büyük ve zengin bir ticaret merkezidir. Bremen şehrinin bu zenginliği 9. yüzyılda başlar. Her yüzyılda biraz daha gelişen şehrin ünü bütün Almanya‘ya yayılmıştır. Grimm Kardeşler, Bremen‘e gidip rahata kavuşmak isteyen yaşlı hayvanları anlatırlar bu masallarında:
Bir zamanlar adamın birinin çalışkan bir eşeği varmış. Yıllar yılı sırtına vurulan çuvalları taşımış. Ama yaşlanıp güçten düştükçe, sahibi bakımını savsaklamaya, yemini azaltmaya başlamış. Eşek, sahibinin ona bakmak istemediğini sezmiş, “Ben de Bremen’e gider, orada şehir bandosuna yazılırım,” demiş. Evden kaçmış. Yolda uzanıp kalmış, kederli bir köpek görmüş. “Hayrola köpek kardeş, neden tasalısın bu kadar?” diye sormuş. Köpek de, “Sorma, ben ünlü bir av köpeğiydim. Yıllarca efendime hizmet ettim. Kocayıp, dişlerim dökülmeye başlayınca beni dövmeye başladı. Ben de evden kaçtım, ne yapacağımı bilemiyorum,” demiş. Eşek, “Üzüldüğün şeye bak. Ben Bremen’e bandoya yazılmaya gidiyorum. Sen de gel benimle,” demiş. Biraz sonra yaşlandığı için sahibinin öldürmeyi denediği bir kediyle karşılaşmışlar. Onu da Bremen‘e gelmek için kandırmışlar. Derken bir horoz çıkmış yollarına, ötüp duruyormuş boyuna. Onunla konuşunca öğrenmişler ki sahibi ertesi gün kesecekmiş horozu. Elbet onu da katmışlar gruplarına. Bremen‘de bandoda hepsine yer varmış nasılsa… Ama bir türlü varamamışlar Bremen‘e. Tam bir ormana girmişler ki güneş batmış. Kedi karanlıkta da gördüğünden iyice incelemiş çevreyi. Uzakta bir ışık görmüş. Hemen yollanmışlar ışığın olduğu yere.
Işık bir kulübeden geliyormuş. Pencereden şöyle bir göz atmışlar içeriye. İçerde güzel bir sofra varmış ve bir grup insan yiyip içiyormuş. Kedi, “Bir konser versek şunlara da bize yiyecek verseler,” demiş. Eşek de uygun bulmuş bu fikri. Tam eşek, kedi ve horoz ne söyleyeceklerini tasarlarken, köpek demiş ki:
“Durun arkadaşlar. Burnuma kötü kokular geliyor. Bu adamlar haydut.”
Dikkat kesilmiş hepsi. Biraz dinlemişler içeriyi. Konuşmalardan hepsinin azılı haydutlar olduğunu anlamışlar. Onları korkutup kaçırma kararı almışlar. Eşek pencerenin önüne gelmiş, köpek üste tırmanmış. Köpeğin üstüne kedi sıçramış. Horoz da kedinin sırtına tünemiş. Ve başlamışlar bir ağızdan bağırmaya.
Haydutlar karanlıktan gelen bu seslerden korkup bir anda fırlamışlar kulübeden. Bizimkiler geçip sofranın başına karınlarını bir güzel doyurmuşlar. Sonra da yer seçmişler kendilerine uyumak için. Eşek bahçedeki saman yığınına uzanmış. Köpek kapının arkasını seçmiş kendine. Kedi ocağın ılık küllerini kendine yatak yapmış. Horoz da dama çıkmış. Tam ışığı söndürmüşler uyuyacaklarmış bizim Bremen mızıkacıları, haydutlardan biri geri dönmüş. Onları korkutan şeyin ne olduğunu öğrenmek istiyormuş. Karanlıkta el yordamıyla girmiş kulübeye. Işık yakmak için ne yapacağını bilememiş. Ocakta yatan kedinin ışıldayan gözlerini kor ateş sanıp elini uzatmış. Kedi ‘piih‘ diye atmış pençeyi. Allah yarattı demeyip elini yüzünü tırmalamış. Adam can havliyle kaçmaya kalkmış ama köpek bırakır mı, ayağını ısırmış. Behçeye çıkar çıkmaz da eşek yapıştırmış çifteyi. O sıra horoz uyanıp ötmeye başlamış.
Bizim haydut, arkadaşlarının yanına varınca bakın nasıl anlatmış olup biteni: “Eve cadılar, cinler, korkunç yaratıklar yerleşmiş. Ben içeri girince cadı yüzümü gözümü tırmaladı. Kapının önündeki adam da bıçağıyla yaraladı beni. Bahçede eli sopalı biri vardı, sopasını belime indirdi.”
Adamın bu söylediklerini korkudan renkleri atarak dinlemiş ötekiler. Bu sıra biri, “Bir de ben gitsem mi?” diyecek olmuş. Kulübeye ilk giden, “Git git,’ demiş. “Asıl korkunç şeyi söylemedim. Bir de yargıç var orada, ‘Getirin buraya şu haydutu,’ diye haykırıp durdu. Sesi pek yukarlardan geliyordu.” Haydutlar, ‘yargıç’ sözünü işitince kulübeye dönmekten vazgeçmişler.
Bizim dört mızıkacı, kulübede kalmaktan öyle hoşlanmışlar ki Bremen‘e gitmekten caymışlar.
Ama bugün Bremen‘de bizim dört kafadarın, tam da haydutlara konser verdikleri biçimde bir heykeli var.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.