Ben bilirim, ben bilirim, ben terlikçiğimin, püsküllü minderi kıskandığını bilirim. Terlikçiğime arkadaş olsun diye bir minder aldım odama, kıskandı… Hay kıskanç hay… Neden kıskandı? Çünkü minder incili. İncili desem küsecek,..
Ben bilirim, ben bilirim, ben terlikçiğimin, püsküllü minderi kıskandığını bilirim. Terlikçiğime arkadaş olsun diye bir minder aldım odama, kıskandı… Hay kıskanç hay… Neden kıskandı? Çünkü minder incili. İncili desem küsecek, boyuna püsküllü diyorum, saçaklı desem, minder küser. Of! Of! İncisi Japon denizlerinden çıkmış gibi minderde bir kurum bir kurum.
Neyse bugün anneme gerekti de, terlikçiklerimle baş başa kaldık. Terlikçiğim, onun incileri boyama boncuk. Gerçek inci denizden çıkar, istiridyenin içinden. İstiridyenin içine küçük kum girermiş de, inci bu kum kendine zarar vermesin diye özel bir salgı çıkarırmış. O kum olurmuş inci… İnsanlar bunu öğrenince istiridye besleme alanları düzenleyip içlerine kum taneleri koymuşlar… Marko Polo Japonya‘da inci avcılarının özel giysi giymeden daldığını anlatıyor. Marko Polo çok eski zamanlarda yaşamış bir gezgin, bin yıldan daha eski. O kırmızı inci de görmüş. Söz aramızda Çin mantısını, Çin eriştesini İtalya’ya götürdüğü de söyleniyor. Kimileri de Marko Polo dolaşmadı, hapse düştü, hapisanede bir gezgini dinleyip yazdı kitabı diyor. Her neyse… Marko Polo Çin porselenlerinin çok beklemiş çamurlarla yapıldığını anlatır. Ustalar oğulları için çamur yoğururmuş. Düşün terlikçik, yirmi yıl bekliyor çamur. Senin daha uykun gelmedi mi?.. Niye gelmedi? Masal mı dinlemedin? Sen bana bir masal anlat bu akşam da. Bak şöyle:
Bir varmış, bir yokmuş, bir küçük terlik varmış. Sahibi onu çok sever masal anlatırmış. Küçülünce de atmayıp duvara asmış. İşte böylece terlikçik, sahibinden ayrılmamış.
İşte güzel terlikçiklerim uyku zamanı geldi, hadi uyuyun şimdi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.