Miyav vardı, miyav yoktu. Kız çocuklarının erkek çocuklarından daha değersiz sayıldığı zamanlar vardı. O zamanlarda adamın birinin altı kızı, bir komşusunun da altı oğlu vardı. Oğulların babası kızların babasını ne..
Miyav vardı, miyav yoktu. Kız çocuklarının erkek çocuklarından daha değersiz sayıldığı zamanlar vardı. O zamanlarda adamın birinin altı kızı, bir komşusunun da altı oğlu vardı.
Oğulların babası kızların babasını ne zaman görse alay eder, çirkin sözler söylerdi. Bir gün kızlar babalarını üzgün görüp nedenini sordular. Adamcağız anlatınca, kızların en küçüğü, “Hiç evladın kızı oğlanı olur muymuş? Sen böyle sözlere üzülme, adam ne söylerse aynı şeyleri sen de ona söyle,” dedi. Adam çarşıya indiğinde altı oğlu olan adam ona yine sataştı. Kızların babası da ona yanıt verdi. Sonunda altı oğlu olan, “Benim oğullarım Bey oğlunun cebinden altın elmayı alır,” dedi. Kızların babası, “Benim kızım da Bey oğlunun cebinden altın elmayı alır,” diye yanıt verdi… İş çekişmeye, ordan kavgaya vardı. Sonunda birlikte mahkemeye gidip her iki evden de birinin altın elmayı almak için yola çıkmasına karar aldılar.
Kızların babası eve dönüp olanları anlatınca, küçük kızı, “iyi etmişsin baba, ben elmayı alırım,” dedi. Kızı erkek kıyafetine soktular. Altı erkek çocuğun en küçüğü de kızla birlikte yola çıkacaktı. Delikanlıya, kızı ‘Ali Sağdıç‘ diye çağırması tembihlendi. Birlikte at sürüp gittiler. Gide gide bir köprüye vardılar. Atlar köprünün başında durdular. Delikanlı atını sürdü, at köprüyü geçmeyince kamçılamaya başladı. Öyle çok kamçıladı ki at orada ölüverdi. Delikanlı da yaya gidemeyeceği için geri döndü. Kız atın bir şeyden korktuğunu düşünüp atının gözlerini bağladı. At köprüyü geçiverdi. Gide gide bir köye ulaştı. Orada gördüğü ilk evin kapısını çaldı. Yaşlı bir kadın açtı. Kız, “Nineciğim, bu gece evinde kalabilir miyim, ben aslında kızım,” diye başlayıp niye yola çıktığını ve bütün başına gelenleri anlattı. Yaşlı kadın ona Bey oğlunun konağıyla ilgili öğütler verdi. Bey oğlunun altın elmasının hep cebinde olduğunu anlattı. Sonra yanında ona koruyuculuk etmesi için küçük bir köpek verdi. Kız sabah köpeği alıp yola çıktı. Bir gün sonra Bey oğlunun konağına ulaştı. Tanrı misafiri olarak konakta kalmak istediğini söyledi. Bey oğlu onu misafir etti ama onun yüzünün güzelliğinden kuşkulandı, anasına, dadısına, “Bu Ali adındaki misafir kız mı, erkek mi?” diye sordu. Anası da, dadısı da kız uyurken kontrol etmek istediler ama küçük köpek kızın yanında yattığı için yaklaşamadılar. Sonunda Bey oğlu kıza, “Ali sağdıç ben bugün hamama gideceğim, sen de gelmez misin?” dedi. Böylece misafirinin kız mı, erkek mi olduğunu öğreneceğini sanıyordu. Kız, “İyi olur,” deyip birlikte hamama gitti. Ama, “Elbisenin ilikleri de dar olmuş,” diye soyunmayıp oyalandı. “Haydi siz gidin de ben geliyorum,” dedi. Bey oğlu hamama girince de onun elbisesinin cebinden altın elmayı aldı. Yerine bir mektup bırakıp yola çıktı.
Memleketine dönünce ne görsün, beş ablası, babasının iddiaya girdiği adamın oğullarıyla evlenmemiş mi? Kızın altın elmayla dönüşü heyecanla karşılandı. Kıza yola birlikte çıkıp yendiği delikanlıyla evlenip evlenmeyeceği soruldu. Kız da, yendiği delikanlı da bu evliliğe razı olmadı. Tam o günlerde Bey oğlu, cebinde bulduğu mektuba göre buldu kızın izini. Evlenmek istedi. Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. O günden sonra da kimse kızların erkeklerden daha az güçlü, daha az zeki olduğunu söyleyemedi. Herkes miyavlar gibi eşit sayıldı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.