Bir zamanlar ülkelerin birinin çok sevilen bir prensi vardı. Evlilik çağı gelmiş, kral ve kraliçe oğullarına uygun bir prenses aramaya başlamıştı. İstedikleri gibi bir prenses bulabilmek için adayları sınava çekiyorlardı…
Bir zamanlar ülkelerin birinin çok sevilen bir prensi vardı. Evlilik çağı gelmiş, kral ve kraliçe oğullarına uygun bir prenses aramaya başlamıştı. İstedikleri gibi bir prenses bulabilmek için adayları sınava çekiyorlardı. Ülkenin dört bir yanından gelen kızların hepsinin sınav sonunda bir kusurları çıkıp geri çevriliyorlardı. Böylece birçok kızı denemişler, gerçekten prenses olabilecek birini bulamamışlardı.
Fırtınalı bir gündü. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Gök gürleyip şimşekler çakıyordu. O sırada sarayın kapısına tepeden tırnağa sırılsıklam olmuş bir genç kız geldi. Nöbetçiye:
–Prensle konuşmam gerek, dedi.
Asker:
–Ne için konuşacaksınız? diye sordu.
–Onun aradığı gerçek prenses benim de onun için…
Bunun üzerine asker, durumu krala bildirdi. Kral, kızı içeri almalarını söyledi.
Kızı alıp kralla kraliçenin karşısına çıkardılar. Kraliçe:
–Hoş geldin kızım, kimsin sen? diye sordu.
Kız, utangaç ama kendinden emin bir tavırla:
–Ben aradığınız gerçek prensesim efendim, dedi.
Kralla kraliçe genç kızın kibarlığına, ölçülü davranışlarına, soylulara özgü duruşuna
bakıp doğru söylemiş olabileceğine karar verdiler.
Kraliçe, genç kıza yeni elbiseler verilmesini, karnının doyurulmasını buyurdu:
–Bu gece konuğumuzdur, dedi.
Hizmetçiler, genç kızı hazırlamak için hemen alıp götürdüler. Kraliçe, baş hizmetçiyi çağırttı:
–Kendi ayağıyla gelen bu kızı bu gece sınamak istiyorum. Oğlumuza uygun olup olmadığını göreceğiz. Kendisinin söylediği gibi gerçek bir prenses mi, değil mi anlayacağız. Şimdi hemen odasını hazırlayın!
Hemen ardından kraliçe, genç kızın gece yatması için hazırlanan odayı görmeye gitti. Yatağın en altına bir bezelye tanesi koydu. Üstüne yedi tane döşek serdirdi. Üstüne de yedi tane kuş tüyünden yorgan koydurdu. Hizmetçilere:
–Bu gece onu bu yatağa yatırın, sakın hizmette kusur etmeyin, göreyim sizi, deyip gitti.
Gece olup kızın uykusu gelince, hizmetçiler onu gündüzden hazırlanan o güzel yatağa yatırdılar. İyi geceler dileyip herkes odalarına çekildi.
Sabah olur olmaz, kraliçe, genç kızın yattığı odaya gitti. Sabahın erken bir saati olduğu halde genç kız uyumuyordu. Kraliçe:
–Günaydın kızım, dedi. İyi uyuyabildin mi bari?
–Ah hiç sormayın kraliçem, diye karşılık verdi genç kız. Bütün gece döndüm durdum, hiç mi hiç uyumadım. Gözümü bile kırpmadım desem yeri…
Kraliçe:
–Neden, ne oldu ki? diye sordu.
Genç kız, sıkıntılı bir tavırla:
–Yatağın altına ne koyduysanız, beni sabaha kadar uyutmadı, dedi. Sırtıma ağrılar girdi. Hâlâ acıyor her yerim.
Kraliçe gülümseyerek, hizmetçilere kralla oğlunun çağrılmasını buyurdu. Onlar odaya gelince kızı elinden tutup, sevinçle:
–İşte bizim aradığımız prenses bu, dedi. Çünkü yalnızca gerçek prensesler yedi kat döşeğin altındaki bezelye tanesinden incinir.
Prensle prenses kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlendiler. Bezelye tanesini de bu mutlu evliliğin anısına sarayın müzesine koydular. Ben görmedim. Sizin o taraflara yolunuz düşerse bir bakın.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.