Bir zamanlar Hans adında bir çocuk vardı. Ailesini geçindirmek için, nerde iş bulursa çalışıyordu. Birinin yanında yedi yıl çalıştıktan sonra evine dönmek istedi. Bunu ustasına söyledi. Alacaklarını istedi. Ustası çalışmalarının..
Bir zamanlar Hans adında bir çocuk vardı. Ailesini geçindirmek için, nerde iş bulursa çalışıyordu. Birinin yanında yedi yıl çalıştıktan sonra evine dönmek istedi. Bunu ustasına söyledi. Alacaklarını istedi. Ustası çalışmalarının karşılığını fazlasıyla ödeyeceğini söyleyerek bir külçe altın verdi.
Hans bir torbaya koyduğu altınla evinin yolunu tuttu. Yolda karşısına iyi giyimli, güleç yüzlü bir atlı çıktı. Hans, adamın atla gidişine imrenerek kendi kendine söylenmeye başladı:
–Atla gitmek kim bilir ne güzeldir. İnsan hiç yorulmaz. Ayakkabısı eskimez, ayağı taşa çarpmaz. Gideceği yere de çabucak varır.
Bunu duyan atlı, durdu. Hans‘a atla yolculuk etmeyi bu kadar istiyorsa kendisinin neden yaya yolculuk ettiğini sordu. Hans kısaca evine döndüğünü, sırtında da bir külçe altın taşıdığını söyledi. Adamın, gözleri parladı:
–Ondan kolay ne var? dedi. Ben sana atımı vereyim, sen bana sırtında taşıdığın altını ver.
Hans, bu işe razı oldu. Atı alıp, altını verdi. Ayrılırlarken adam:
–Hızlı gitmek istersen, dilini şaklatıp deeeh diyeceksin, dedi.
Hans, atlı olarak bir süre yol aldı. Hızlanmak isteyince adamın dedikleri aklına geldi. Dilini şaklatıp ata:
–Deeh! deyince at var gücüyle koşmaya başladı.
Hans, koşan atın üstünde kendini tutamayınca paldır küldür yere yuvarlandı. Her yanı yara bere içinde kaldı. Eli ayağı sızım sızım sızlıyordu. Kendi kendine:
–Atla yolculuk etmek ne kötü şeymiş meğer, diye söylenmeye başladı. O sırada yanından ineği ile bir köylü geçiyordu. Hans inekli köylüye imrenerek:
–Sizin ineğiniz ne kadar uslu, dedi. Arkanıza takmış rahat rahat götürüyorsunuz. Size her gün süt vermesi de cabası. Sütten yağla peynir de yaparsınız. Keşke benim de bir ineğim olsaydı.
Köylü:
–Ondan kolay ne var, dedi. Ver atını, al ineğimi.
Hans hemen razı oldu. Adam ata binip uzaklaşırken Hans da ineği arkasına takıp yoluna devam etti. Bir süre yol aldıktan sonra öğle oldu. Hava çok sıcaktı. Hans, iyice susamıştı. Susuzluğunu gidermek için ineği sağıp sütünü içmeyi düşündü.
İneği bir ağaca bağlayıp sütünü sağmak istedi. Ne yaptıysa ineğin memesinden bir damla süt gelmedi. Süt sağayım derken hayvanın canını acıttığı için inekten bir de tekme yedi. Ötelere fırlayıp gitti.
Hans, yerde acılar içinde kıvranırken yanına bir kasap yaklaştı. Kasabın bir koyunu vardı. Kasap, ineğin Hans‘a ne yaptığını görmüştü. Kurnazca gülümseyerek:
–Bu inek senin işine yaramaz, dedi. Koyun senin işine daha çok yarar. Ben sana koyunu vereyim, sen de bana ineği ver.
Hans hemen adama ineği verip koyunu aldı. Hayvanı önüne katıp yola düştü. Yolda koyun, Hans‘ı çok uğraştırdı. Bu yüzden koyuna kızıyordu. Gide gide kucağında bir kaz taşıyan bir adam çıktı karşısına. Koyunun huysuzluğunu anlattı ona. Adam:
–Benim kazımın hiç sesi çıkmaz, dedi. Pişirdiğinde de karnını tıka basa doyurursun. Gel sen o koyunu bana ver, bu kaz da senin olsun.
Hans, ilk kez bu değiş tokuşa itiraz edecek oldu. Adam:
–Bak benden söylemesi, dedi. Yolunun üstünde bir kasaba var. Ben ordan geliyorum. Orada çalınmış bir koyun arıyorlardı. Seni bu koyunla görürlerse başın belaya girer. Gene de sen bilirsin…
Adamın söyledikleri Hans‘ı korkutmuştu. Daha çok nazlanmadan kazı alıp yola düzüldü. Bir yandan da kazı aldığına seviniyordu. Kendi kendine: ‘Kazı kızartıp yerim, tüylerinden de annem bana yastık yapar,’ diye düşünüyordu.
O böyle güzel güzel giderken önüne bir bileyci çıktı. Adam, şarkı söyleyerek makaslarla bıçakları biliyordu. Bileycinin bu mutlu hali, Hans‘ı etkilemişti. Adama başından geçenleri anlattı. Bileyci o zaman:
–Sen de bileyci olabilirsin, dedi. İki tane yedek bileği taşım var. Sen bana kazı verirsen, ben de sana taşları veririm.
Hans, sevinerek taşları alıp yoluna devam etti. Aradan bir süre geçtikten sonra taşlar ağır gelmeye başladı. Sıcak bir yandan, taşların ağırlığı bir yandan Hans‘ın canını iyice sıkıyordu.
Yoluna çıkan ilk derenin başında durdu. Taşları bir kenara bırakıp dereden su içmeye koyuldu. O sırada yere bıraktığı bileği taşları, tekerlek gibi döne döne dereyi boyladı. Suyun içinde un ufak olup dağıldı gitti.
Bunu gören Hans:
–Oh, işte şimdi ilk kez hafifledim. Eve koşarak gidebilirim artık, diye sevindi.
Annesinin boynuna bir an önce sarılmak için, hiçbir engeli olmadan, sevinçle, coşkuyla uçar gibi koşmaya başladı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.