Anadolu‘nun birçok yerinde erkek çocukları sünnet sırasında kucağında tutan kişiye ‘Kirve‘ denir. Bu adam çocuğun güvendiği biridir. Çoğunlukla sünnetin masraflarını yüklenir. Ömrü boyunca da çocuğu korur. Çocuk da kirvesine babası..
Anadolu‘nun birçok yerinde erkek çocukları sünnet sırasında kucağında tutan kişiye ‘Kirve‘ denir. Bu adam çocuğun güvendiği biridir. Çoğunlukla sünnetin masraflarını yüklenir. Ömrü boyunca da çocuğu korur. Çocuk da kirvesine babası gibi saygı duyar.
Hıristiyan dininden olan bebeklere de kilisede törenle ad konur. Bu törene vaftiz töreni denir. Törende bebeği kucağında tutan kadına vaftiz anası, erkeğe vaftiz babası denir. Vaftiz ana babasına kısaca ‘isim anası-isim babası‘ da denir. Bu insanlar ömürleri boyunca vaftiz ana babası oldukları çocuğa gerçek ana babası gibi davranır, onu korumaya çalışırlar. Vaftiz töreninde bebek özel bir teknedeki suya batırılır. Bu tören kilisenin özel bir bölümünde yapılır. Buraya vaftizhane denir.
Bir zamanlar Almanya‘da varlıklı bir ailenin uzun yıllar çocuğu olmamıştı. Adamla kadın o kadar çok, “Bir çocuğumuz olsaydı da binlerce lira borcumuz olsaydı,” dediler ki sonunda dilekleri kabul oldu. Adamın işleri bozulup yoksul düşer düşmez bir oğulları doğdu. Adamcağız sevinçle oğlunu vaftiz ettirmeye götürmek istedi. Ama eski dostlarından kimse, bu eski tüccar yeni yoksulla tören yüzünden bile akraba olmak istemedi, vaftiz analığını da babalığını da kabul etmedi. Adamcağız da yollara düşüp oğluna bir vaftiz babası aramaya başladı. Sonunda bir dilenciye rastladı. Dilenci ona nereye gittiğini sordu. Olayı öğrenince de, “Siz de parasızsınız ben de. Çocuğunuza seve seve isim babalığı yaparım. Ama oğlunuza şu anda bir armağan veremem, bunu kabul eder misiniz?” dedi… Adamcağız, “Armağanın ne önemi var?” yanıtını verip çocuğunu kiliseye götürmek için eve koştu. Karısı öyle halsizdi ki, çocuğu kiliseye ebesi getirdi. Dilenci, çocuğa, ‘Sadık Ferenand‘ adını koydu. Sonra ebeye bir anahtar vererek bunun çocuğun vaftiz armağanı olduğunu, çocuğa on dört yaşında verileceğini söyleyip, açıklamalar yaptı.
Aradan yıllar geçti, Sadık Ferenand yoksul ama mutlu bir çocukluk geçirdi. Bir gün arkadaşları isim babalarının verdiği armağanlarla övünürken hüzünlenip eve geldi, babasına, “Benim isim babam bana hiç armağan vermedi mi?” diye sordu. Babası, “Verdi, hem öyle önemli bir armağan ki on dört yaşına kadar beklemen gerek,” dedi. Çocuk o günden sonra arkadaşlarını kıskanmaktan cayıp, büyümeyi bekledi. On dördüne gelince babası ona dedi ki: “Al bu anahtarı, kasabanın dışında bir saray göreceksin, bu anahtarla kapısını aç, içerde ne bulursan senindir.” Delikanlı bir solukta çıktı kasabadan. Sarayı buldu, sarayın kapısını açınca da avluda güzel bir at gördü. Delikanlı ata atlayıp dönüp geldi. Babasından dünyayı görmek için izin istedi. Babası izin verince de atını sürüp gitti.
Sadık Ferenand yolda kendi gibi bir delikanlıya rastladı. Adamın adı ‘Kalleş Ferenand’dı. Sadık Ferenand ile Kalleş Ferenand birlikte iş aramaya karar verdiler. Sonunda Sadık Ferenand saraya süvari askeri, Kalleş Ferenand da kralın uşağı olarak girdi. Kral her sabah, “Ah ne özledim yedi deniz ötesindeki sevgilimi,” diye sızlanıyordu. Kalleş Ferenand, Krala, “Niye üzülüyorsunuz kralım, süvari askeri Sadık Ferenand her şeyi başarabilir,” dedi. Kalleş Ferenand böylece Sadık Ferenand‘dan kurtulmayı düşünüyordu. Kral, Sadık Ferenand‘ı çağırıp, “Bana yedi deniz ötesindeki saraydan sevgilimi getireceksin!” emrini verdi. Sadık Ferenand atının yanına gitti. Üzgün üzgün atını hazırlamaya başladı. At birden insan gibi konuşarak, “Niye üzgünsün Sadık delikanlı, Kalleş sana bir oyun mu oynadı?” Delikanlı öyle şaşırdı ki, önce bu soruyu yanıtlayamadı. Sonra başına gelenleri anlattı. At, “Bu kolay iş,” dedi, “yalnız bir gemi dolusu et ve ekmek al yanına. Denizleri geçerken karşılaşacağın boğazlardaki devlerle kuş bekçilere vermen için et ve ekmek gerekli.” Delikanlı, kralla konuşup, bir gemi dolusu eti, ekmeği alıp çıktı yola. Yedi denizi, kale bekçilerine et ve ekmek dağıtarak geçti, kralın sevgilisini alıp geldi. Kral çok sevindi, Sadık Ferenand’a ödül olarak ne istediğini sordu. Kalleş Ferenand kendisine de ödül verilmesi gerektiğini hatırlattı krala. Sadık Ferenand‘ı o öğütlemişti. Kral, Kalleş Ferenand‘a da ne ödül istediğini soracaktı ki kralın sevgilisi söze karıştı, “Benim yapacağım deneye ikiniz de katılın. Kim krala sadıksa, kim bana güven duyuyorsa ben de ona ödül vereceğim,” dedi. Sadık Ferenand, “Emrinizdeyim,” diye diz çöktü genç kadının karşısında. Genç kadın, “Bu bıçakla keseceğim boynunu, krala hiç yalan söylemediysen boynun yeniden yapışacak, yaşayacaksın. Yoksa öleceksin, deneye hazır mısın?” dedi. Sadık Ferenand hiç düşünmeden uzattı boynunu, onun bu rahatlığını gören genç kadın bir altın kolye taktı boynuna. Kalleş Ferenand, altın kolyeyi görünce o da diz çöktü. Ama kadının elindeki bıçağı görünce öyle bir kaçtı ki… Bir daha yüzünü gören olmadı. Sadık Ferenand ise kral ile sevgilisinden aldığı ödüllerle kasabasına ana babasının yanına döndü.
Sadık Ferenand‘ın isim babası kimdi? İşte onu kimseler bilmiyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.