Günün Masalı: 16 Nisan; Yaralı Top

İnanılır mı, inanılmaz mı bilmem. Erzurum‘da halk arasında anlatılan bu öyküyü ben de size aktarmak istedim. Yıl: 1912. Balkan Savaşı‘nın en şiddetli günleriydi. Türkiye‘nin batı kesimindeki Trakya‘da bu kanlı günler sürerken Doğu Anadolu‘nun sınır kentlerinden Erzurum, en sakin..

Günün Masalı: 16 Nisan; Yaralı Top
Yayınlanma: Güncelleme: 83 okuma

İnanılır mı, inanılmaz mı bilmem. Erzurum‘da halk arasında anlatılan bu öyküyü ben de size aktarmak istedim. Yıl: 1912Balkan Savaşı‘nın en şiddetli günleriydi. Türkiye‘nin batı kesimindeki Trakya‘da bu kanlı günler sürerken Doğu Anadolu‘nun sınır kentlerinden Erzurum, en sakin dönemini yaşıyordu. Daha önceleri düşmanlar yurdumuza bu yönden de sayısız saldırılar düzenlemişlerdi. Ama Erzurum her seferinde düşmana direnmişti.

Top Dağı eteklerinde bulunan geniş kışla alanında gece alabildiğine karanlıktı. Bu alanı koruyan üç büyük top da aynı sessizlik içindeydi. Başlarındaki silahlı nöbetçi çoktan uyumuştu. Topların en büyüğü nöbetçinin uyumasından yararlanarak ötekilere dedi ki:

Burada boşu boşuna oturuyoruz. Öte yandan Balkan Savaşı kızışmış durumda. Düşmanlar Trakya’yı ele geçirmişler. Şimdi ben içinizdeki en büyük top olarak Trakya’ya savaşa katılmaya gidiyorum. Oradaki askerlere, ateş etmekten şişen toplarımıza yardımcı olmak gerek.

Nöbetçi, büyük topun konuşmasını uykusunda duymuştu. Gördüğünü sandığı bu güzel düşten duygulanmıştı. Sevinçle uyandı. Ortalık yeni aydınlanıyordu. Uyku sersemliğini üstünden atıp çevresine baktı. Üç topun en büyüğü Karaoğlan yerinde yoktu. Her yanı iyice araştırdı. Karaoğlan‘ı hiçbir yerde bulamadı.

Durumu Binbaşı‘ya anlattığında Binbaşı:

Öyle şey olur mu? diye bağırdı. Topun kendi kendine savaşa gittiği nerde görülmüş. Onlardan sen sorumlusun. Topu kaybettiğin için cezasını da sen çekeceksin..

Nöbetçi bağışlanması için ne kadar yalvarıp yakardıysa da para etmedi. Sonunda, Binbaşı‘dan kendisine bir gece daha izin vermesini istedi. Bu gece de nöbet yerine gitmeliydi. Topu bulamaz ya da gittiği yerden geri getiremezse verilecek her cezaya razıydı.

O gece de nöbet yeri aynı biçimde karanlıktı. Nöbetçi gece yarısına kadar dar alanda iki topun başında bekledi. Kaybolan top geri gelmedi. Uyumamak için güç tutuyordu kendini. Sabaha karşı dayanamayıp daldı.

Düşünde, önünden kocaman bir top karaltısının geçip boş duran top yuvasına yerleştiğini görür gibi oldu. Bu Karaoğlan‘dan başkası olamazdı. Karaoğlan‘ın ötekilere durumu açıklamak için fısıltıyla konuştuğunu duydu:

Sağ salim dönüp geldim işte! Düşman toplarının çoğunu havaya uçurdum. Ateş 

hattına daldığımda beni görmeliydiniz. Nasıl gümbür gümbür ötüyordum. Çarpışma çok şiddetlenmişti. Saldırılardan birinde ben de namlumdan yara aldım. Bir düşman güllesi ağzımın kenarını alıp götürdü. Ben de yaralı bir top olarak yeniden aranıza dönebildim.

Nöbetçi, gözlerini açtığında sabah olmuş, ortalık aydınlanmıştı. İlk işi Karaoğlan‘dan boş kalan yuvasına bakmak oldu. Karaoğlan, hiç kıpırdamamış gibi yerli yerindeydi. Uzun namlusu, eskisi gibi sınırın ötesinde uzanan karşı dağlara çevrili duruyordu.

Nöbetçi sevinçle topun başına koştu. Eliyle namlusunu okşadı. Namlu az önce ateş edilmiş gibi sıcaktı. Çevreye de hafif bir barut kokusu yayılıyordu. Namlunun ağzının kenarı ise gerçekten kopuktu. Yani top, söylediği gibi yaralanmıştı. Ama başka bir şeyi yoktu. Yalnız biraz çamurlanıp tozlanmıştı. Bütün bunlardan savaşa girip çıktığı açıkça belli oluyordu.

Binbaşı, olana bitene pek fazla inanmadı. Topu yerli yerinde görmek onun için yeterliydi. Nöbetçiyi bağışladı. Onu bir aylık izinle köyüne gönderdi.

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.