Bursa‘da Osmanlı padişahlarının gösterişli türbelerinin yanı sıra çok da göze batmayan bir başka mezar vardır. Bunun Karagöz‘ün mezarı olduğu söylenir. Anlatacağım öyküyü, bu mezarı görmeye gittiğimde Bursalılardan dinledim. Osmanlı devletinin..
Bursa‘da Osmanlı padişahlarının gösterişli türbelerinin yanı sıra çok da göze batmayan bir başka mezar vardır. Bunun Karagöz‘ün mezarı olduğu söylenir. Anlatacağım öyküyü, bu mezarı görmeye gittiğimde Bursalılardan dinledim.
Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi‘nin oğlu Orhan Bey, Bursa‘yı Bizanslılardan alınca hemen kentin yapılanması işine girişir. Bu arada kendi adına da bir cami yaptırmak ister.
Uzun yıllar süren caminin yapımında çalışan şakacı, hoş sohbet iki işçi vardır. Kim olduklarını hemen anlamışsınızdır: Karagöz‘le Hacivat. İşçilerin çok sevdiği Karagöz, usta bir demirciydi. Ona Karagöz Baba diyorlardı. Tok sözlü bir adamdı. Davranışları kimine kaba saba gelebilirdi. Ama dürüst mü dürüsttü. Yuvarlak yüzü, kızıl top sakalı, kocaman gözleri iyice sevimli gösterirdi Karagöz‘ü. Hacivat duvarcıydı. İşçilerin ona Hacivat Usta demeleri bundandır. Hacivat, ince yapılı, zayıf bir adamdı. Sivri kara sakalı, incecik bir yüzü vardı. Yumuşak bir adamdı. Herkesin suyuna giderdi. Güleçti. Bilgiç görünmek istediğinden herkese öğüt verir, yol gösterirdi. Bu her şeyi bilir geçinmesinden de konuşmaları dolambaçlıydı.
Karagöz söze başladığında bütün işçiler kulak kesilirdi. Çünkü Karagöz‘ün kaba saba gibi görünen doğru sözlerine Hacivat öteden incecik sesiyle ters bir karşılık verirdi. Ondan sonra da bu karşılıklı atışmalar uzayıp gider, işçiler de kahkahadan kırılırdı.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Yıl dolmak üzereydi. Caminin bitirilmesi gerekiyordu. Ama iş bitecek gibi görünmüyordu. Padişah, yöneticileri sıkıştırmaya başladı. Sonunda yapım denetçileri işe el koydu. İş yavaş yürüyordu. Nedeni neydi?
Herkesi bir telaştır aldı. Bütün yöneticiler suçu kendi üstlerinden atıyordu. Kabak işçilerin başına patladı en son. İşçilerin hepsini de cezalandıramazlardı ya, suç yıkıla yıkıla Karagöz‘le Hacivat‘ın üstüne yıkıldı.
Kollukçular denetçilere:
–Efendim, bu ikisi, dediler, birbirlerine türlü söz atıp sözde şaka ederler. Bunlar hoş sözlerle işçileri oyalarlar. Bu yüzden de işler aksayıp yürümez.
Bunun üzerine padişah ikisinin kellelerinin koparılmasını istedi. Karagöz‘le Hacivat bir gece evlerinden alınıp öldürüldüler.
Ertesi gün işçiler işi bıraktı.
–Karagöz Baba ile Hacivat Usta olmadan çalışmayız, diye direttiler. Durum padişaha
iletildi. Padişah çok kızdı:
–Kim olurmuş bu Karagöz Baba ile Hacivat Usta?! diye bağırdı. İşçiler onlar için işi nasıl bırakırmış. Tez düzeltilsin bu iş.
O zamanlar Bursa‘da Şeyh Küşteri adlı bir bilge yaşıyordu.
–Bilse bilse o bilir bu adamların değerini, dedi kumandan.
Şeyh Küşteri olanları dinledi. Kumandan:
–Ne olursa sizden olur, diye yalvardı. Yardımınızı bizden esirgemeyin!
Şeyh gülümseyerek dinliyordu söylenenleri. Ama ağzını açıp bir şey söylemiyordu. O zaman yöneticilerin dili çözüldü:
–O iki zavallının suçu olmadığını biz de biliyorduk, dediler.
Kumandan ezilip büzülerek:
–Kış çok şiddetli geçtiğinden gerekli taşı vaktinde çektiremedik ocaklardan, dedi. Yapımın gecikmesi biraz da bundandır.
Şeyh Küşteri, o zaman konuştu:
–Merak etmeyin… İşçiler yarın sabah işlerinin başında olacak. Yalnız bu gece hepsini tekkeye getireceksiniz. Siz de geleceksiniz.
Adamlar gittikten sonra şeyh, saydamlaştırılmış deve derisine Karagöz Baba ile Hacivat Usta‘nın resimlerini çizdi.
Geceleyin tekkeye gelen işçiler ak bir perdeyle karşılaştılar. Perde apaydınlıktı. Başka her yer karanlık. O anda arkasından aydınlatılmış bu ışıklı perdenin ortasında önce Karagöz Baba tombalak haliyle yuvarlana yuvarlana, ardından Hacivat Usta, ince gövdesi, çıtkırıldım tavrıyla oldukları gibi belirmesinler mi? Hele Karagöz Baba‘nın kendi sesiyle konuşarak arkadaşlarını selamlaması, ardından Hacivat’ın incecik sesinin duyulması işçileri şaşkına çevirip kendinden geçirdi. Arkadaşlarına yeniden kavuştukları için sevinçten ağladılar.
Bütün işçiler ertesi gün cami yapımına büyük bir hızla giriştiler. Bunu duyan padişah, şeyhi saraya çağırtıp Karagöz ile Hacivat‘ı görmek istedi. Perdede onları seyrederken yöneticilerin yalanlarına inanmakla yaptığı haksızlığı anladı. Boşu boşuna öldürttüğü bu iki işçiyi ölümsüzlüğe kavuştaran Küşteri‘ye armağanlar verdi. Karagöz‘e Bursa‘da bir mezar yapılmasını söyledi.
İşte o günden beri Karagöz‘le Hacivat hoş sözleri, güldürücü davranışlarıyla bütün haksızlıkların üstesinden gelerek aramızda yaşıyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.