Günün Masalı: 10 Temmuz; Üç Kardeşe Bir Ev

Bir varmış, bir yokmuş, kıyıda kum, denizde balık çokmuş. Balık balığı yermiş, bülbül gülü severmiş. Sümbül ile gül korudur, flüt kaval borudur. Bir at buldum dorudur, ayran içsem durudur. Bu..

Günün Masalı: 10 Temmuz; Üç Kardeşe Bir Ev
Yayınlanma: Güncelleme: 112 okuma

Bir varmış, bir yokmuş, kıyıda kum, denizde balık çokmuş. Balık balığı yermiş, bülbül gülü severmiş. Sümbül ile gül korudur, flüt kaval borudur. Bir at buldum dorudur, ayran içsem durudur. Bu yol masal yoludur. Git git bitmez, varır gider şenliğe… 

Bir zamanlar bir köyde üç kardeş yaşardı. Birbirlerini severlerdi ama hiç geçinemezlerdi. Her biri kendisinin ötekilerden daha iyi, daha yakışıklı, daha becerikli, daha akıllı olduğuna inanırdı. Babalarının varı yoğu bir evdi. Başkaca ne çifti ne çubuğu vardı, ne mali ne mülkü… Evinin değeri de o kadar azdı ki satılıp üçe bölünse bir işe yaramaz, üç kişiye sermaye olmazdı. Adamcağız ne yapsın, oğullarını nasıl iş güç sahibi etsin diye düşünüp taşınıp şöyle bir karara vardı: Üç oğlu da büyük şehre gidecek, bir meslek öğreneceklerdi. Hangisi öğrendiği meslekte en hünerli, becerikli, usta olduğunu kanıtlarsa baba evi ona kalacaktı. 

Delikanlılar bunu hemen kabul ettiler, eve sahip olmak için değil, kardeşlerini yenmek için. Babalarıyla, geri dönmek için bir tarih saptayıp hemen yola çıktılar. Büyük oğul bir nalbantın yanına çırak girdi. Ortancası bir berbere çırak oldu. En küçüğüyse kılıç dövüşünde usta bilinen bir savaşçının çalışanlarına katıldı. Üçü de öyle bir inatla sarıldılar ki mesleklerini öğrenmeye, kısa sürede hepsi de seçtikleri işte usta oldular. Ve kararlaştırılan günde babalarının yanına döndüler. Onların döndüğünü duyan köylüler de toplanmışlardı evin bahçesine. Delikanlılar hem birbirleriyle yarışmak istiyor, hem nasıl yarışacaklarını bilemiyorlardı. 

Tam o sırada köy yolunda bir araba göründü. Nalbant kardeş hemen arabanın peşine takıldı. Arabacı, delikanlıyı görünce bir şey isteyecek diye bastı atlara kamçıyı. Delikanlı ise doludizgin koşan iki atın önce nallarını söktü, sonra bu nalların yerine yenilerini çaktı. Bu sihirbazlığa benzer gösteriyi izleyen köylüler şaşıp kaldılar. Tam, “Bir işte bu kadar ustalık gösterecek başkası olamaz,” demişlerdi ki… Köyün kenarındaki yoldan bir tavşan fırlayıverdi. Berber hemen sabununu köpürtüp düştü tavşanın peşine. Tavşanın yüzünü koşa koşa hiç kesmeden tıraş etti. Köylüler bu gösteriye de ağabeyin gösterisi kadar şaştılar. “Durum değişti, ikiniz kadar mesleğinde usta adam görmedik,” dediler. Herkes küçük oğlun mesleğini ve durumunu merak ediyor ama belindeki kılıcı gören ona soru soramıyordu. Birden yağmur başlayıverdi. En küçük oğul belinden kılıcı çekip başının üzerinde öyle ustalıkla sallamaya başlamıştı ki yağmur ne kadar hızlanırsa hızlansın bir damla bile değmemiş üstüne. 

Köylüler birbirlerine bakıp, “Hanginiz en usta, karar veremedik,” dediler. Baba da, 

Ben de hanginizin daha usta olduğunu söyleyemeyeceğim,” dedi. Delikanlılar, “Biz de büyük şehri gördükten sonra köyde yaşayamayız,” dediler. “Ama sık sık sizleri görmeye köye geliriz.” Ve yan yana ayrıldılar köyden. 

Derler ki, bu delikanlıların çalıştıkları yerlere onların hünerini görmeye dünyanın dört bir yanından insanlar geliyormuş. Gökten düşen elmaları da onlar paylaşmış. 

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.