Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. Anneler gibi kimsenin yüreği yanmaz dünyadaki dengesizliklere. Dünyada kardeşçe yaşansa ne güzel olurdu. Tüm yaşayanlar mutluluk bulurdu. Ama gücü çok olan ister ekmeğin..
Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. Anneler gibi kimsenin yüreği yanmaz dünyadaki dengesizliklere. Dünyada kardeşçe yaşansa ne güzel olurdu. Tüm yaşayanlar mutluluk bulurdu. Ama gücü çok olan ister ekmeğin büyüğünü. Küçükleri ezer. Buna da gücü az olsa da aklı çok olan yeter der…
Bir zamanlar ormanda aslan kraldı. Aslan kraldı ama böyle kral da görülmemişti. Canı istediğince avlanır, karnı tokken bile yakardı hayvanların canını. Bu da yetmez, ikide bir yeni buyruklar çıkarırdı. Yine bir gün tüm orman dinledi aslanın kükremesini:
“Yarından başlayarak, benim inime getirin yiyeceklerimi. Her gün sırayla biri getirsin. Yoksa ormandan çıkıp gitsin!”
Bunu duyan hayvanlar düşünüp kalmışlar. Tüm hayvanların yavruları küçük. Anneler süt verip onları büyütecek, babalar avı yuvasına götürecek. Yani kimsenin aslanla ayrıca uğraşacak zamanı yok. Ama aslanın dediğini yapmazsan olmaz. Aslan kolay kolay da doymaz… Hay Allah, boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz… Ne yapsınlar, sonunda razı olmuşlar. Her gün bir hayvan yiyecekleri yüklenip aslanın yuvasına gidiyor. Bencil aslan kimi yiyeceği beğeniyor kimini beğenmiyormuş. Üstelik bakmışlar ki kimi hayvan aslanın inine gidiyormuş ama geri dönmüyormuş. Anlaşılan aslan yiyeceği yeterli görmüyor, yiyeceği getireni de yiyor. İyi de kim hesap soracak aslana, kim buna yeter diyecek? Ağlayıp sızlıyor, gene de aslanın dediğini yapıyorlarmış. Sonunda sıra gelmiş tavşana.
Tavşan gitmiş aslanın inine. Aslanı selamlamış. “Gününüz aydın olsun sayın kralım.” Aslan bakmış, tavşanın eli boş. Gürleyerek gülmüş, “Günüm aydın olsun da, elin boş… Ne oldu, bana uygun yiyecek mi bulamadın?”
“Yoo sayın kralım, kaç gündür sizin yiyeceklerinizle uğraşıyordum. Tek başıma taşıyamayacağım için yanıma bir de arkadaş aldım… Ama tam ininize yaklaşmışken...” Tavşan sözünün burasında ağlamaya başlamış.
Aslan meraklanmış: “Söyle bakalım ne oldu?”
Tavşan gözlerini silmiş: “Hiiç, öteki aslan önümüze çıkıp elimizden yiyecekleri aldı.” Aslan afallamış: “Hangi öteki aslan?”
Tavşan yutkunmuş: “Hayvanlar kralı...”
Aslan kükremiş: “Benden başka ormanlar kralı yok…”
Tavşan: “Ben de öyle biliyorum ama söz anlatamadım o aslana. Gücüm de yetmedi. Üstelik arkadaşımı da yedi...”
Aslan hem yiyecekleri hem de körpe bir tavşanı başkasına kaptırmanın öfkesiyle: “Hemen götür beni o yalancının yanına,” demiş…
Aslanın öfkesine için için gülen tavşan, “Ama efendim o çok büyük, size bir zararı dokunmasın,” demiş. Aslan bu sözlere çok öfkelenmiş, “Çabuk götür beni, yoksa ben de seni arkadaşının yanına yollarım,” demiş. Tavşan: “Emredersiniz sayın kralım, beni izleyin lütfen,” diye mırıldanmış. Sonra da koşmaya başlamış. Aslan öfkeyle takılmış peşine.
Gide gide bir kuyunun başına gelmişler. Tavşan: “İşte efendim büyük aslan o kuyuda,” demiş.
Aslan eğilmiş bakmış, kuyunun içinden kendi gibi bir aslan bakıyor. Bencil olduğu kadar tembel olan aslan hiç bakmamış ki suya, suyun aynalar gibi kendi görüntüsünü gösterme özelliği olduğunu bilsin. Kükreyerek kuyuya atlamış, aslanın üstüne atlıyorum diye. Boğulup gitmiş elbette.
Bu masalın sonunu anlatmaya gerek var mı?.. Ders olmuş herkese. Kimse gücüne güvenip başkasına baskı yapmamış. Mutlu olmuşlar bütün masallarda. Siz de dinlenin rahat uykularda.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.