Miyav vardı, miyav yoktu. Burdan çok uzaklarda, Amerika‘da Kızılderililer vardı. O Kızılderililere göre eskiden kuşların şarkıları yoktu. Yalnızca insanlar şarkı söyler, bütün dünya da onları dinlerdi. Bir gün ‘dünyadaki tüm..
Miyav vardı, miyav yoktu. Burdan çok uzaklarda, Amerika‘da Kızılderililer vardı. O Kızılderililere göre eskiden kuşların şarkıları yoktu. Yalnızca insanlar şarkı söyler, bütün dünya da onları dinlerdi.
Bir gün ‘dünyadaki tüm canlıları yaratan‘ dünyaya indi. Çevreyi dolaştı. Dünyada bir eksiklik var gibi geldi ona. Dolaştı, dolaştı. Ormandaki sessizlikte hoşuna gitmeyen bir şey sezdi. Sonra insanların şarkılarını, ilahilerini, çalgılarını dinledi. Beğendi. İçinde bir ferahlık duydu. Kuşların da bu sesleri dinlediğini gördü. Dünyada eksik olanın kuşların şarkıları olduğunu düşündü. Tüm kuşları topladı. Dedi ki: “Şarkı söylemek ister misiniz?” Gökyüzünü kaplayan, çalılara, ağaçlara konan kuşlar bu soruyu kanat şakırtılarıyla, heyecanlı cıvıltılarla karşıladılar. Anlaşılan herkes, bütün kuşlar şarkı söylemek istiyordu. Yalnız ardıçkuşu bir soru sordu: “Şarkılarımızı nasıl seçeceğiz? Aynı şarkıyı mı söyleyeceğiz hepimiz?” Yaratıcı bu soruyu beğendi. Dedi ki: “Yarın sabah gün doğarken hep birden havalanın. Uçabildiğiniz kadar yükseğe uçmaya çalışın. Gücünüzün tükendiği yerde bulacaksınız şarkınızı.” Sonra usulca ekledi: “En yükseğe uçan, en güzel şarkıyı söyleyecek… Belki de cennette söylenen şarkıyı.” Ardıçkuşu bütün bu sözleri duydu ve mutsuz oldu. Çünkü küçüktü ve kanatları güçsüzdü. Ama o en güzel şarkıyı söylemek istiyordu. Kuşlar ertesi gün havalanacakları yeri seçmek için dolaşmaya başladılar. Ardıçkuşu kartalın peşine takıldı. Onun bu iri kuşun peşinde dolaşması kimsenin dikkatini çekmedi.
Ertesi sabah güneşin doğudan yükselişini insanlar fark etmediler. Çünkü gökyüzü kuşlarla örtülmüştü. Ardıçkuşu yıldırım gibi yükselip kartalın tüyleri arasına gizlendi. Kartal yarışma heyecanı içinde bunu fark etmedi bile. Kuşların göğü örten perdesi yavaş yavaş delinmeye başladı. Gücü tükenen küçük kuşlar birer birer yere iniyorlardı şarkılarıyla: Göz alıcı renkleriyle arıkuşu, boz sığırcık. Ama ardıçkuşu görünürlerde yoktu. O kartalın sırtında uyuyordu. Kuşlar güçleri yettiğince uçtular bütün gün, hatta gece. Güneş doğudan yeniden yükseldiğinde gökyüzünde kartaldan başka bir kuş kalmamıştı. Bütün kuşlar soluklarını tutmuşlar onun getireceği şarkıyı bekliyorlardı. Ardıçkuşu hâlâ kartalın tüyleri arasında kıpırtısız duruyordu. Gün öğleye yaklaştığında kartal gücünün tükenmeye başladığını fark etti ve usulca alçalmaya başladı. Ardıçkuşu o sırada kartalın tüyleri arasından fırlayıp cennete doğru yükseldi. Kartal bunu görünce çok sinirlendi ama bir şey yapamayacak kadar yorgundu.
Ardıçkuşu uçarak ulaştı cennete. Orada mutlu ruhların şarkısını öğrendi. Ve büyük bir zafer duygusuyla yeryüzüne yöneldi. Tam bütün kuşların toplantı yerine yaklaştığında utanç duydu yaptığından küçük ardıçkuşu. Bu şarkıyı kendi gücüyle kazanmamış, bir başkasının gücünün yardımıyla almıştı. Bir bakıma çalmıştı. Ormandaki kuşların yüzüne bakamayacağını düşünüp, tek başına yaşayacağı bir köşeye sığındı.
O gün bugün, ardıçkuşu utanır ortalıkta görünmekten, kendi kendine söyler şarkısını. Bu cennet ezgisini duyan bütün kuşlar susar.
Kızılderililer bu masalı, hileyle kazanılan zaferin işe yaramadığını öğretmek için çocuklarına anlatırlar. Miyav mı?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.